Adnan Menderes

22 Şubat 2010 Pazartesi0 yorum

  Kimilerine göre Adnan Menderes ülkede sermayenin tabana yayilmasinda, çok partili sisteme geçişte görev almiş, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük isteyenlerin sesi olarak parlamentoya girmiş önemli bir devlet adami, kimilerine göre ise her mahallede bir milyoner yaratma iddialariyla ortaya çikan, ülkeye borçla kalkinma modelini getiren, "Ankara sizin için hiçbir şey vermiyor" diyerek halka, oyun bir bedel karşiliği verilmesini öğreten, tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanunun kaldirilmasi gibi popülist politikalar peşinde koşan ve iktidar hayati boyunca yanliş icraatlarda bulunmuş bir politikaci olarak nitelendirilir.

Adnan Menderes, 1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası Izmirli Katipzade Ibrahim Ethem Bey, annesi Aydınli Haci Alipaşazadeler’den Tevfika Hanim’dir. Anne ve
babasini küçük yaşta kaybetti. Onu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatina Izmir Ittihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Menderes, Kizilçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başi derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamlarin birinin başinda Celal Bayar vardi. Bayar ile böyle tanişmiş oldu.

Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşi sirasinda yedek subay olarak askerliğini yapti. Izmir’in işgalinden sonra iki arkadaşi ile birlikte Ayyildiz Çetesi ve daha sonra da Söke’de piyade alay yaveri, Sandikli süvari bölüğü subayi olarak Milli Mücadeleye katildi. Kirmizi şeritli Istiklál Madalyasi aldı.

SİYASİ YAŞAMA GİRİŞ
Adnan Menderes’in siyasi hayati, Fethi Okyar ve bazi arkadaşlari tarafindan kurulan (1930) Serbest Cumhuriyet Firkasi ile başladi. Menderes partinin Aydin teşkilatini kurdu ve il başkani seçildi. Bu parti dağilinca CHP’ye katildi, partinin il teşkilatini yeniledi ve burada da il başkaniydi. Daha sonra Menderes, CHP Aydin milletvekili olarak (1931) TBMM’ye ilk adimini atti ve 1945 yilina kadar mecliste komisyon raportörlüğü görevini yürüttü. Bir süre parti müfettişliği görevini de üstlendi.

DP’NİN KURULUŞ VE GELİŞİMİ
Adnan Menderes ile başlayan, CHP’deki yaprak dökümü, Demokrat Parti’nin kurulmasiyla sonuçlandi (7 Ocak 1946). Bu tarihten itibaren Menderes Türk demokrasi tarihinin belli başli simalarindan biri olarak sivrildi. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’nin Meclise getirebildiği 62 milletvekili arasinda Kütahya temsilcisi olarak Adnan Menderes’de bulunuyordu. Menderes, Demokrat Parti’nin kurucularindan ve genel idare kurulu üyelerinden biri olarak hem TBMM’de hem bütün memlekette yeni partinin Celal Bayar’dan sonra gelen temsilcisi durumuna geldi. Başta özgürlükler olmak üzere, çeşitli konularda, mecliste ve memleketin her köşesinde yaptiği konuşmalar kamuoyunda yankilar uyandirdi. Menderes’in DP’nin muhalefet devresinde ortaya çikan hatiplik gücü, siyasi hayatinin en önemli silahlarindan biriydi. Demokrat parti içinde daha muhalefet devresinde başgösteren ayriliklarin çözümlenmesinde de önemli rol oynayan Menderes 14 Mayis 1950 seçimlerinde oylarin yarisindan fazlasini alarak 416 milletvekili çikarinca yeni iktidarin başi diye ilk akla gelen isim oldu.



DP iktidarı yılları ve Menderes hükümetlerinin iç ve dış politika uygulamaları




 Menderes, 10 yil süren Demokrat Parti iktidarinin tek başbakanidir. 22 Mayis 1960’a kadar beş hükümet kurdu. Demokrat partinin ve Menderes’in bu on yillik iktidari, son derece önemli icraatlarin yani sira Türkiye’nin iç ve diş siyaset tarihinde önemli adimlar atilan bir devreyi oluşturmuştur.



Menderes başbakanliği yillari diş siyaset bakimindan da çok hareketli geçti: Kore savaşina katilma karari "(20 Temmuz 1950), NATO’ya giriş (18 Ocak 1952), Türkiye-Yugoslavya-Yunanistan dostluk ve işbirliği antlaşmasi (28 Şubat 1953), Balkan Antlaşmasi (9 Ağustos 1954), Bağdat Pakti (24 Şubat 1955), Kibris konusunda Zürich (11 Şubat 1959) ve Londra antlaşmalari (19 Şubat 1959) bunlardan en önemlileridir. Menderes ve hükümetlerinin diş siyaseti, ana prensip olarak Bati ittifak bloklarina dayanmak, bunun yaninda Balkan devletleri, yakindoğuda Iran, Irak, Pakistan arasinda huzur ve anlaşma sağlayarak SSCB’nin diş siyasetine karşi denk bir siyaset gütmek diye özetlenebilir. Ancak bu arada Türk başbakanlari arasinda dünyada en çok taninanlari arasina giren Menderes’in diş siyasetinde de bazi olumsuz neticeler vardi: Kibris meselesinin, varilmiş olan anlaşmalara rağmen askida kalmasi, NATO antlaşmasina dayanan ikili antlaşmalarin bazi hakli tepkilere yol açmasi, Bağdat Pakti’na karşi Arap devletlerinin tepkisi gibi.



Menderes hükümetlerinin iç siyasetteki durumu, DP’nin iktidara geçtiği ilk günden itibaren çeşitli sebeplerle çok hareketli ve dalgali oldu. Çok partili sistem, farkli ideolojilerin siyasi alanda teşkilatlanmasina ve böylece su üstüne çikmasina imkán verdi. Fikir ve basin hürriyetleri, tek parti yönetiminin baskisindan kurtulan her çeşit sosyal görüş ve felsefeye rahat çalişma ve yayilma alani sağliyordu. DP’nin hedeflerinden biri de 1924 Anayasasi’nin temel ilkesi olan "kuvvetler birliği"ni yalniz şekil olarak değil, gerçek anlamiyla uygulamakti; bir yandan bu ilkeye karşi, milli irade ve hakimiyeti temsil yetkisini TBMM ile üniversite, Anayasa Mahkemesi gibi diğer bazi kuruluşlar arasinda paylaştirmayi öngören tezler ortaya atiliyor, bir yandan Atatürk devrimlerinin tehlikeye girdiği öne sürülüyor ve toplum bir sinif kavgasi tehlikesinin eşiğinde duruyordu." Kisaca DP’nin iç politikadaki durumunu: "Adnan Menderes ve partisi daha kurulduğu günden itibaren bir ideolojiler çatişmasinin içine düşmüştü." Sözüyle özetleyebiliriz.



27 MAYIS ÖNCESİ
DP’ye ve Menderes’e karşı yükselen Muhalefetin nedenleri:

Menderes’in hazirladiği hükümet programina ve bazi icraatlarina muhalefet edenler "61’ler grubu"nu oluşturdular. Ayrica bunlar, yolsuzluklari yapan bakanlarin hakkinda meclis araştirmasi yapilmasini istiyorlardi.



Bir yandan her sahada girişilmiş kalkinma hareketlerinin, bir yandan birkaç cephede birden açilmiş kavgalarin idaresinde en büyük görev Adnan Menderes’e düşüyordu. Bu kavgalarin 1954 seçimlerine kadarki ilk tepkileri de, 1951’den itibaren başladi: DP hükümetinin kendi açisindan ilk önemli hatasi, kendini destekleyen Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatilmasidir. (23 Ocak 1953). Bunun dişinda: "Halk evlerini hazineye intikál ettiren kanun (2 Mayis 1951), Atatürk’e Saygi kanunu (21 Temmuz 1951), Sosyalist Partisi’nin kapatilişi (18 Haziran 1952), Millet Partisi’nin kapatilişi (8 Temmuz 1953), profesörlerin partilerde fiili görev almasini engelleyen kanun (21 Temmuz 1953) vicdan hürriyeti kanunu (23 Temmuz 1953), CHP mallarini haczedip, hazineye devreden kanun (14 Aralik 1953), Menderes hükümeti muhaliflerini artiran ve mevcut muhaliflerin tepkilerini daha da yükselten olaylardir.



1954 seçimlerini 504’e karşi 31 milletvekili ile kazanan DP, ülkenin içinde bulunduğu mali ve iktisadi krizle, CHP’nin mallarinin haciz edilerek hazineye konulmasi ve Kibris ile ilgili muhalefet tartişmalariyla karşilaşiyordu. 1954 seçimleri, iç siyaset alanindaki çekişmelere rağmen, halkin DP iktidarini 1950’ye göre daha fazla tuttuğunu gösterdi. DP ve Menderes için tam bir zafer olarak beliren 1954 seçim sonucunun sebepleri kabaca şunlardi: Iktisadi gelişme hizla en büyük şehirlerden köylere kadar yayginlaşmişti, DP iktidari halk kitlelerine daha önceki iktidarlarin göstermediği bir yakinlik ve ilgi göstermişti, halk kitlelerinde CHP iktidarinin kötü hatiralari devam ediyordu. Aydinlar DP iktidarindan henüz şikáyetçi değildi.



1955 yili iktisadi krizle başladi. Hizli kalkinma hareketinin sonucu sayilabilecek diş borç yükünün ve enflasyonun ağirliği birçok şehirde hissedilir oranda artti. Bu zorluklar bir yandan muhalefete yeni sloganlar sağlarken, bir yandan da DP içinde yeni huzursuzluklara yol açti. Aydinlar arasinda DP’den ve Menderes’ten şikáyetler başladi. Sol ideolojilerin sözcülerine göre demokrat iktidar ve lideri Menderes, 1946’da başlamiş büyük halk hareketini burjuva sinifi lehine dejenere etmişlerdi ve onlara göre Menderes, burjuvazinin ve büyük toprak ağalarinin temsilcisiydi. Bu arada sağ ideoloji temsilcileri de demokrasi iktidarini ve Menderes’i "sol"a taviz vermekle suçladilar. Ayrica Menderes, aralarinda yakin arkadaşlarinin da bulunduğu bir kisim demokrat milletvekilleri tarafindan da şahsi davranmakla suçlandi.

27 Mayıs sürecini başlatan etmenler
Silahli Kuvvetler’in 27 Mayis 1960’ta yönetime el koymasiyla sonuçlanan olaylar dizisi aslinda bir yil önce başlamişti. 1957 seçimlerinden sonra şiddetlenen ve mücadeleleri meclis dişina taşan CHP/DP çekişmesi gittikçe içinden çikilmaz bir hal almaya başladi. CHP, DP iktidarina karşi sertleşen bir mücadeleye girişti, iktidar ise bu mücadeleyi TBMM dişina taşan şiddet tedbirleriyle karşiladi. CHP lideri Inönü’nün 1959 Mayis’inda çiktiği yurt gezisi, ilk büyük olaylara sebep oldu. Uşak’ta DP’li bir grup, CHP lideri aleyhinde gösteri yaparak onu taşladi. Inönü başindan yaralandi. Üç gün sonra Istanbul’a gelirken

Topkapi’da benzer bir gösteriyle karşilandi ve muhtemel bir suikasta uğramaktan askeri birliklerin müdahalesi sayesinde kurtuldu. Bu olaylarla birlikte basina karşi olan tedbirler de sertleşiyordu. Gazeteler, konan yayin yasaklari yüzünden olaylardan bahsedemiyor, muhalefet yapan gazete ve dergiler kapatiliyor, gazeteciler hapse atiliyordu. Bu arada iktisadi güçlükler de artmişti, DP iktidarinin son dönemlerinde her zamandan daha çok ihtiyaç duyduğu diş kredileri kendisine vermemekte kararli davranan ABD ve öteki Batili devletler, Menderes’in sermaye açiğini kapatmak üzere SSCB ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek istediği ve SSCB’ye bir ziyaret planladiğini açikladiği sirada desteklerini kesin olarak çekmişlerdi. Türkiye’de ise DP muhalifleri, hükümetin popülist politikalarini, herhangi bir hesaba dayanmaksizin yalnizca anti-komünist bir kale olma karşiliğinda Bati’dan durmaksizin kredi akacaği varsayimina dayanmakla suçluyorlardi. Bu arada yolsuzluk söylentileri de yayginlaşmaya başlamişti ki bu da halkin desteğinin, DP veMenderes aleyhine olarak azalmasinin önemli bir nedeniydi.

1959 yili da iktidar ve muhalefet arasindaki ilişkiler açisindan son derece gergin geçmişti. Bu gerginlik 1960'a girildiğinde bir türlü yumuşamak bilmediği gibi daha da sertleşmeye başlamişti. 7 Nisan’da DP Meclis Grubu bir bildiri yayimladi. Bildiride, CHP'nin ülkedeki bütün yikici gruplari çevresinde topladiği, halki ve orduyu iktidara karşi ayaklanmaya kişkirttiği öne sürüldü. Bu bildirinin ardindan DP Meclis Grubu TBMM Başkanliği'na muhalefetin eylemlerinin soruşturulmasi için bir önerge verdi.

Ordu içinde de on yillik DP iktidarina karşi alt kademelerden başlayan hareket, protesto gösterileri sirasinda kendini açikça belli etmeye başlamişti. Özellikle 29 Nisan'daki gösteriler sirasindaki öğrenci-ordu dayanişmasi dikkat çekiciydi.

27 MAYIS İHTİLALİ

Menderes'in Tahkikat Komisyonunun CHP hakkinda verilen önerge hakkindaki çalişmalarini tamamladiğini açiklamasindan iki gün sonra 27 Mayis 1960'da başkanliğini Orgeneral Cemal Gürsel’in yaptiği ve Milli Birlik Komitesi adi altinda toplanan bir subay grubu, emirleri altindaki askeri birliklerle birlikte Ankara ve Istanbul'daki bazi önemli yerleri ele geçirdi ve Türk Silahli Kuvvetleri adina yönetime doğrudan el koyduğunu açikladi.

27 Mayis sabahi, Silahli Kuvvetler adina radyodan yayinlanan bildiride, "Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayisiyla ve kardeş kavgalarina meydan vermemek maksadiyla Türk Silahli Kuvvetleri memleketin idaresini eline almiştir" deniyordu.

Eskişehir'den dönmekte olan Başbakan Adnan Menderes, Kütahya yolunda tutuklanarak Ankara'ya getirildi. Daha sonra Celal Bayar, hükümet üyeleri ve DP'li milletvekilleriyle birlikte Istanbul'a oradan da Yassiada'ya gönderildi.

Menderes'in idamı ve idamın yankıları




Menderes’in yargılanma süreci (Yassiada duruşmalari)



28 Eylül 1960 günü mahkeme karariyla DP kapatilarak bir döneme damgasini vuran siyasal hareketin örgütsel varliğina son verildi. Birkaç hafta sonra da, 14 Ekim 1960’ta Yassiada’da özel olarak kurulan Salim Başol başkanliğindaki Yüksek Adalet Divani tarafindan, Menderes ve öteki DP yöneticilerinin yargilanma süreci başladi.



Duruşmalar sirasinda dikkat çeken önemli bir nokta vardi ki bu önemli nokta, duruşmalarin daha ilk gününden Yassiada Mahkemeleri’nin adilliği tartişilir bir hal almişti. Saniklar, "tabii hákim ilkesi"ne aykiri özel mahkemede yargilaniyordu. Başta Adnan Menderes olmak üzere DP’lileri mahkûm etmek için Ceza Kanunu değiştirilmiş ve hukuk çiğnenerek geçmişe yürütülmüş, savunma hakki ihlal edilmiş, doktrin ve içtihada aykiri istisnai karar verilmişti.



Divan Başkani Başol’un saniklarin konuşmalarina ve savunmalarina karşi tavri giderek sertleşiyordu. Savunmalar için tanik ve belge göstermeleri sürekli olarak reddediliyor, bunun yani sira konuşurken sözleri kesiliyor, savunmalarinin bağlantisi kopuyordu.





MENDERES’İN İDAMININ GEREKÇELERİ
Adnan Menderes'in ilk yargilandiği dava, Ayhan Aydan'dan olduğu iddia edilen çocuğunu öldürttüğü hakkindaki Bebek Davasi oldu. Daha sonra Menderes, 6 -7 Eylül Olaylari Davasi, Örtülü Ödenek Davasi ve Anayasayi Ihlal Davasinin da açildiği toplam alti davadan yargilandi.



16 ay boyunca Yassiada'da kalan Adnan Menderes, hakkinda açilan 6 davadan birinde beraat ederken, diğerlerinden mahkûm edildi. Yüksek Adalet Divani Menderes'in de bulunduğu 15 kişiyi idama mahkûm etti. Menderes'in cezasi kararin açiklanmasindan bir gün önce intihar girişiminde bulunduğu için tedavisi tamamlandiktan sonra 17 Eylül'de infaz edildi.



Ancak bütün bunlar Adnan Menderes’in idaminin yargilandiği mahkeme tarafindan öne sürülen gerekçeleriydi. Oysa Menderes’in idaminin arkasinda subaylarin, nedeni hálá belirsizliğini koruyan öfkesi yatiyordu. Çünkü subaylar, gerek ihtilal sirasinda gerekse Yassiada duruşmalari sirasinda basinin da desteği ile halka ve çeşitli yollardan mahkeme başkanina, Menderes hakkinda çikmasi zayif olmakla beraber muhtemel bir beraat kararina ya da affedilme kararina tepkilerini sanki önceden ortaya koyuyorlardi. Bu durum ise Menderes’i bekleyen kaçinilmaz sonu aylar öncesinden kamuoyuna bildirir nitelikteydi.



Menderesin idaminin halk, basin ve aydinlar üzerindeki etkileri:



Adnan Menderes’in idam karari ve kararin infazi, o zaman halk arasinda fiili olarak hiçbir olumsuz tepkiyle karşilaşmadi. Basinda Menderes hakkinda mahkemenin verdiği kararlar doğrultusunda haberler yapiliyor ve yazilan köşeyazilarinin hemen hepsi mahkemenin verdiği kararin doğruluğunu savunuyor, belki de istedikleri halde bile Yassiada’daki mahkemenin etkisinden ve ordunun tepkisinden korktuklari için aksi yönde bir eleştiri yapamiyorlardi. Bu durum halk içinde geçerliydi. Halkin içinde de kararlardan hoşnut olmayan büyük bir kesimin varliği inkár edilemezdi.  Aydinlar arasinda da önemli bir kesim, Menderes’in idaminin Demokrasiye indirilmiş bir balta, bir zorunlu mola olduğu görüşünü yillar sonra açiğa vurmuştu.

Share this article :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. teleyorum - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger