Mimar Sinan

22 Şubat 2010 Pazartesi0 yorum

Mimar SinanOsmanlı Imparatorluğu’nun doruğa ulaştığı XVI. yy’da klasik Osmanlı mimarisi, dönemin hassa başmimarı Sinan’ın adıyla özdeşleşmiştir. Kendinden önce gelen bütün geleneklerin sentezini yapan Sinan, kubbeli strüktüre kazandırdığı yeni estetik ifadeyle evrensel düzeyde bir yaratıcı olarak sivrilmiştir. Camiden sukemerine, türbeden köprüye çok sayıda esere imzasını atan Sinan yaratıcı ve yenileyici bir mimar olduğu kadar, çağının önde gelen yapı mühendislerinden biridir.




BELİRSİZLİKLERLE DOLU BİR HAYAT
Adının efsaneleşmesine rağmen Sinan’ın hayatıyla ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. 1490 yılında Ağırnas’ta (Kayseri) doğduğu sanılır. Bu konudaki kaynakların başında, arkadaşı nakkaş Sai Mustafa Çelebi’nin Sinan’ın ağzından yazdığını söylediği için otobiyografi niteliğinde olan Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye adlı eserleri gelir. Ayrıca Sinan’a ait iki vakfiye onun hayatına bir ölçüde ışık tutmaktadır.
Ismail Hakkı Konyalı’nın yayımladığı belgeler Sinan’ın Kayseri’nin Ağırnas köyünden, Hıristiyan kökenli bir aileye mensup olduğunu göstermektedir. Bunlar Kıbrıs’ın 1570’teki fethinden sonra Kayseri bölgesindeki Hıristiyanların Kıbrıs’a gönderilmesi söz konusu olduğunda Sinan’ın padişaha başvurarak akrabalarının affedilmesini istediği mektup ve bu konuda Akdağ kadısına gönderilen 1573 tarihli hükümdür. Bu hükümde Sinan’ın Ağırnaslı olduğu ve akrabalarının zimmî olduğu belirtilmektedir. Konyalı, Ağırnas’ın hiç Ermenisi olmayan bir Rum köyü olduğunu kaydetmektedir. Konyalı 1584’te yapılan bir tahrirde bu köydeki 189 vergi mükellefinden yalnızca 5’inin Müslüman olduğunu, köyün üç mahallesinde yaşayan Hıristiyanların Türk ve Müslüman adları taşıdıklarını belirtmektedir. 1490’lı yıllarda doğduğu tahmin edilen Sinan, Yavuz Sultan Selim döneminde (1512-1520) devşirilip yeniçeri olarak yetiştirilmiştir. Bu serüvenini Tuhfetü’l-Mimarin’de şöyle anlatır: ÇAbdullah oğlu olmakla sinin-i sabıkada kanun-i münif-i Osmaniye ve ayin-i latif-i hakaniye üzre vilayet-i Karaman ve bilad-ı Yunanın devşirme oğlanlarıyla der-i devlete gelip ve anda birkaç zaman taşrada bazı hidemematta kullanılıp ta ki acemioğlanlığı payesini kat edip yeniçeri olmak rütbesine eriştim." Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad (1521) ve Rodos (1522) seferlerine atlı sekban olarak katılan Sinan, Mohaç seferinden (1526) sonra acemi oğlan yayabaşısı oldu. Zamanla kapı yayabaşılığına, ardından zemberekçibaşılığa yükseldi. Viyana (1529) ve Irakeyn (1534-1535) seferlerine katıldı. Bu son sefer sırasında Van Gölü’nü geçmek üzere inşa edilen üç teknenin yapımında gösterdiği başarı dolayısıyla padişahın maiyetinde hizmet veren haseki sınıfına alındı. Boğdan seferi (1538) sırasında Prut Nehri üzerine 13 günde bir köprü kurdu. Istanbul’a dönüşte Acem Ali’nin ölümüyle boşalan hassa mimarbaşılığına (ser mimaranı hassa) getirildi. Mimarbaşı olarak Kanunî Sultan Süleyman’a 28 yıl, II. Selim’e 8 yıl ve III. Murad’a 14 yıl hizmet etti.
Sinan’ın ölümüne kadar 50 yıl süren mimarbaşılığı dönemi hummalı bir inşaat faaliyeti içinde geçti. Bu süre içinde 477 yapı ve onarımın tasarlayıcı ve uygulayıcısı olmuş veya uygulamasına nezaret etmiştir. Bunların 300 kadarı Istanbul ve yakınlarındadır. Bunların ne kadarının doğrudan kendi eseri olduğu bilinmemekle birlikte belli başlı eserlerinin tasarım ve uygulamasının kendisi tarafından gerçekleştirildiği kesindir. Sinan bir mimar olarak tasarımını ve uygulamasını gerçekleştirdiği birçok yapının yanı sıra, hassa mimarbaşısı olarak sultan yapılarının eminliğini yapmak, başkent Istanbul’daki yapı faaliyetlerini denetlemek, imparatorluğun çeşitli yerlerindeki yapılara mimarlar atamak, Hassa Mimarları Ocağı’nın etkin biçimde çalışmasını sağlamak ve yeni mimarlar yetiştirmek gibi görevlerden de sorumluydu.
Sinan’ın özel hayatına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Vakfiyelerinden dört kızı ve iki oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Yaklaşık 25 yıllık mimarbaşı iken 1563’te hazırladığı vakfiyesinde 23 ev, 34 dükkán, 1 değirmen, 1 bostan, 1 kayıkhane, 2 menzil, 5 çeşme, 3 mektep ve 1 mescitten oluşan malvarlığından söz edilmektedir. Sinan 1584’te hacca gitmiş ve yerine vekil olarak Mehmet Ağa’yı bırakmıştır. 1587-1588’de (Hicri 996) ölen Sinan Süleymaniye Külliyesi’nin kuzeydoğusunda, altı ayağın taşıdığı sivri kemerlere oturan bir çatıyla örtülü, kendi yapısı olan türbesine gömüldü. Türbenin dua penceresi üzerinde Karahisarî hattıyla şu mısra yazılıdır: "Geçdi bu demde cihandan pîr-i Mimaran Sinan, (996)."




Yaratıcılığın ustası




Mimar SinanSinan’ın yaratıcılığı büyük ve orta boy camilerinde gerçekleştirdiği yapı şemalarının özgünlüğünde yatar. Kubbeli strüktürün varabileceği bütün olanakları deneyen Sinan, bir yandan var olan biçimleri kendi anlayışları içinde değerlendirerek aşarken, bir yandan da yepyeni çeşitlemelerle değişik katkılarda bulunabilmenin yollarını aramıştır. Sinan mimarbaşılığa atandığında karşısında ona meydan okuyan beş önemli eser bulunuyordu. Bunların şüphesiz en başta geleni, iki yarım kubbeyle desteklenen büyük kubbesiyle Ayasofya’ydı. Mimar Hayreddin’in Ayasofya’dan hareketle gerçekleştirdiği Beyazıt Camii bu tipte ikinci örneği oluşturuyordu. Arap camileriyle bunlardan esinlenen Selçuklu ve erken Osmanlı camilerinin enine dikdörtgen planlı, çok ayaklı, çok işlevli plan şemasını iki ayaklı bir sistemle çözüme ulaştıran Edirne’deki Üç Şerefeli Cami başka bir geleneğin temsilcisiydi. Sekiz ayağa oturan merkezi kubbesiyle eski bir kilise olan Küçük Ayasofya Camii bu plan şemasından haraketle etkileyici bir iç mekán yaratmakta yeni imkánlar sunan dikkat çekici bir yapıydı. Son olarak fetihten az sonra inşa edilen Fatih Camii dikdörtgen planı, ortada büyük kubbe üç yanda birer küçük kubbe ve mihrap üzerinde bir yarım kubbeden oluşan örtü sistemiyle daha da geliştirilebilecek bir örnek olarak duruyordu.
Meslek hayatının başlangıç yıllarında, 1543-1548 arasında gerçekleştirdiği Şehzade Camii ile hem plan, hem hacim ve mekán düzenlerinde mutlak denilebilecek bir merkeziliğe ulaşarak Ayasofya ve Beyazıt camileriyle hesaplaşmayı başardı. Sinan çıraklık eserim diye nitelediği Şehzade Camii’inde, merkezi kubbeyi dört yarım kubbeyle çevirerek köşelere birer küçük kubbe yerleştirmiştir. 1550-1557’de gerçekleştirdiği Süleymaniye Camii’inde ise merkeziliği ana kubbenin ortasından geçen birbirine dik iki eksenin hacimsel dengesiyle elde etmiştir. Eksenlerin birinde ana kubbeyi Ayasofya’da ve Beyazıt Camii’nde olduğu gibi iki yarım kubbeyle desteklerken yanlarda küçük kubbelerden yararlanmıştır. Istanbul’a siluetini kazandıran önemli eserlerden biri olan Süleymaniye’yi Sinan, kalfalık eseri olarak niteler. Sinan Ayasofya’nın planına benzer bir başka denemesi de 1580’de inşa ettiği Kılıç Ali Paşa Camii’dir. Orta sahın iki yarım kubbeyle desteklenen merkezi kubbeyle, yan sahınlar çapraz tonozlarla örtülüdür. Sinan, Kılıç Ali Paşa Camii’nde Ayasofya’dakine benzeyen bir plan şeması uygulamıştır.
Çok ayaklı, enine dikdörtgen planlı Arap ve Selçuklu camilerinin gelişmiş bir örneği olan Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’de ana mekán bir büyük kubbe ve iki yanda ikişer kubbeyle örtülmüştü. Sinan, Kara Ahmet Paşa (1554-1555), Molla Çelebi (1561), Sokullu Mehmet Paşa (Kadırga, 1571-1572), Atik Valide (1583) camilerinde ana kubbenin köşelerini yarım kubbelerle destekleyerek bu sistemi daha da geliştirmiştir. Piyale Paşa Camii’ni (1573) ise çok kubbeli, çok işlevli ulu cami tipinden esinlenerek tasarlamıştır. Sinan burada dikdörtgen biçimindeki ana mekánı iki büyük sütunu bağlayan kemerlere oturttuğu altı kubbeyle örtmüş ve yanlara doğru tonozlarla genişletmiştir. Üç yandan iki katlı revaklarla çevrilmesi, yapıya değişik bir görünüm kazandırmaktadır.
Fatih Camii’nin bir ana kubbe, mihrap önünde ona dayalı bir yarım kubbe ve üç yandaki kubbelerden oluşan örtü sistemini Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii ile daha ileri bir düzeye ulaştırdı. Ana kubbeyi üç yönden yarım kubbelerle destekledi ve yarım kubbeleri köşelere doğru mukarnas dolgulu çeyrek kubbelerle genişletti.
Küçük Ayasofya’nın sekizgen şemasını ise Rüstem Paşa Camii’nde (1562) denedikten sonra 1568-1574 arasında inşa ettiği ünlü eseri Edirne’deki Selimiye’de doruğuna ulaştırdı. Sinan’ın Rüstem Paşa Camii’nde dikdörtgen planlı ana mekánı örten büyük kubbeyi yanlarda sekizgen kesitli ikişer filayağına, mihrap ve giriş yönlerinde ikişer duvar payesine oturtması yeni bir denemeydi. Sinan özlediği geniş ve zengin iç mekánı, iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün verdiği imkánlarla Çustalık eserim" dediği Selimiye’de gerçekleştirmiştir. Onikigen kesitli sekiz filayağı üstüne oturan 31,22 m. çapındaki muazzam kubbe, kendisini destekleyen yarım kubbelerle arasındaki oran zıtlığı dolayısıyla içten ve dıştan yapıya egemendir. Ana kubbe cami alanının yalnızca yüzde 38,5’ini kapladığı halde hacmin tümü kubbenin altındaymış gibi görünür. Kubbeyi adeta parmakları üzerinde taşıyan küçük yarım kubbelerle geçiş pandantifleri, eşşiz bir uyum ve ivmeli bir ritimle yapıya olağanüstü bir dinamizm kazandırırlar. Sinan’ın sekizgen plan üzerine bir başka çeşitlemesi Azapkapı’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’dir. 1577-1578’de tamamladığı bu eserde 12 m. çapındaki kubbe altısı açıkta, ikisi mihrap duvarına dayalı sekiz ayağa oturur. Merkezi kubbe sekiz yarım kubbeyle çevrelenmiştir.
Sinan’ın inşa ettiği medreselerde üç plan tipi ayırt edilir. Birinci grupta ortadaki avluyu çevreleyen revaklar ve onların arkasında yer alan hücreleri ve dershanesiyle geleneksel tipte medreseler yer alır. Bunlar bazen Soğukkuyu ve Yavuz Selim örneklerinde olduğu gibi tek olarak, bazen Haseki, Üsküdar Mihrimah Sultan, Süleymaniye, Selimiye, Kılıç Ali Paşa örneklerinde olduğu gibi külliyenin bir parçası olarak inşa edilmişlerdir. Dershanenin yerini caminin aldığı medrese tipi ikinci grubu oluşturur. Edirnekapı Mihrimah Sultan, Kadırga Sokullu Mehmetpaşa, Zalmehmet Paşa külliyelerinin medreseleri, camiyle bütünleşen bu türün örnekleridir. Üçüncü olarak, Sinan, kompleks medrese diye adlandırılan türün öncüsüdür. Kompleks medreseler aynı avlunun etrafında yer alan ve ana unsuru medrese olan yapılar topluluğudur. Bu medrese tipinin külliyeden farkı, ana unsurunun cami olmaması ve bütün birimlerin ortak bir avlu etrafında toplanmasıdır. Sinan’ın yaptığı Üçbaş ve Şemsi Ahmet Paşa medreseleri komleks medrese özelliklerini tam olarak yansıtmasalar da, daha sonra yapılan kompleks medreselerin öncüsü olmuşlardır.
Sinan camiler ve diğer yapı türlerinde olduğu gibi türbelerde de eski örneklerin hemen her türünde denemeler yapmış, zaman aralıkları ile aynı şemaya yeniden dönmüş, sürekli yenilikler aramıştır. Sinan’ın 1539’da yaptığı baldaken tarzında, açık Ayaspaşa Türbesi’nden sonra bir dizi sekizgen planlı türbe yaptığı görülmektedir. Barbaros Hayreddin Paşa için 1541-1542’de yaptığı türbe sekizgen prizma gövdeli, sekizgen tamburlu kubbeli sade bir yapıdır. 1543-1544 tarihli Şehzademehmet Türbesi’nde sekizgen gövdenin köşeleri yuvarlak gömme sütunlarla bezenmiştir. Türbenin her yüzü iki sıra çift penceredir ve zengin silmeli kitabeler, yazılar ve kırmızı taş motiflerle zenginleştirilmiştir. Yine sekizgen planlı Hüsrev Paşa Türbesi (1545) köşelerindeki yedi tam iki yarım köşeli başlayan onikigen sütunlar tanbura kadar yükselir. Sekizgen planlı türbenin duvarlarında üstte sivri kemerli, altta dikdörtgen biçimli pencereler açılmışsa da önceden yapılmış olan revak nedeniyle ikinci kat pencereleri yalnız içten etrafı çini süslü kör birer niş biçimindedir. Süleymaniye Külliyesi’ndeki sekizgen planlı Hürrem Sultan Türbesi kapısının iki yanı çini panolarla süslenmiştir. Türbelerinde esas itibariyle geleneksel türbe şemalarına sadık kalan Sinan, Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim için yaptığı türbelerde yeni bir mimari aramış, çift kubbeli yeni bir plan geliştirmiştir. Türbe duvarlarına oturan dış kubbenin altında iç revaklar tarafından taşınan daha küçük bir kubbe vardır. Girişte iki yanda duvar içinde kubbelerin arasına çıkan merdivenler yer alır. Çift cidarlı kubbeler dünya kubbe mimarisinde binaların dış profilinin yüceltilmesi amacıyla kullanılmıştır. Osmanlı mimarisinde cami yapımlarında çift cidarlı kubbelere yer verilmemiştir. Sinan’ın Kanunî ve II. Selim türbelerinde ayrıntılara ve değişik süslemelere ne kadar çok yer verilmişse, kare planlı ve küçük boyutlu Şemsi Ahmet Paşa (1580) ve Yahya Efendi (1570-1571) türbelerine sadelik o kadar hákimdir.



Köprüleri ve su yolları



Sinan cami, medrese, türbe gibi dini yapıların yanı sıra köprüler, sukemerleri, maksimler de inşa etmiştir. Tezkirelerden ve diğer belgelerden Sinan’ın 12 köprü yaptığı anlaşılmaktadır. Bunlardan Büyükçekmece Köprüsü dışında hiçbirinin kitabesinde Sinan’ın adı bulunmamaktadır. Bu köprüler içinde en ünlüleri Büyükçekmece Köprüsü ile Bosna-Hersek Visegrad’daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü’dür. Büyükçekmece Köprüsü, Büyükçekmece Gölü ile deniz arasındaki boğaz üzerinde uç uca inşa ettiği dört köprüden oluşur. Kanunî Sultan Süleyman’ın kendisinden Büyükçekmece’de bir köprü yapılmasını istemesi üzerine Sinan, Tezkiretü’l-Bünyan’da "Deryadan canibi hem sığ hem sağ yerdir. Deryadan tarafa köprü yapılmak ahsendür deyu köprüyü resm edüp arz eyledim" demektedir. Sinan köprüyü ucuza mal etmek için altıgen biçiminde, yaklaşık 50 m. genişlikte üç ada oluşturmuş ve birbirinden bağımsız dört köprü inşa etmiştir. Köprülerin genişliği 7,17 m. ve toplam uzunluğu 635, 57 m.’dir. Büyükçekmece tarafındaki birinci ve ikinci köprü yedişer, üçüncü köprü beş, dördüncü köprü ise dokuz gözlü olarak inşa edilmiştir. Hikáyesi Ivo Andriç’in Drina Köprüsü adlı romanına konu olan Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü, Saraybosna’nın 110 km kadar doğusundaki Visegrad’da Drina Nehri üzerindedir. Kasabayı çevreleyen dağların hemen ardındaki Sokolovic köyünden 10 yaşlarındayken devşirilen Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa tarafından doğduğu topraklara bir armağan olarak yaptırılmıştır. Kesme taştan köprünün toplam uzunluğu 179 m., dıştan dışa genişliği 7, 20 m., yol genişliği 6 m.’dir. Nehir içinde 10 gözü olan köprünün kemer açıklıkları 11-15 m. arasında değişir. Köprünün ortasının iki yanında dışa taşan bir yazıt sahanlığı ile bir sofa yer alır. Köprünün yapım tarihi sahanlıktaki iki yazıttan birinde 1571, diğerinde 1577 olarak yazılıdır. Meriç üzerinde Cisri Mustafa Paşa’daki (bugün Svilengrad, Bulgaristan) 295 m. uzunluğundaki Mustafa Paşa Köprüsü, Halkalı’daki Odabaşı Köprüsü, Gebze Dil Iskelesi yakınındaki Kanunî Sultan Süleyman Köprüsü, Lüleburgaz’daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü, Silivri’deki Sokullu Mehmed Paşa Köprüsü, Alpullu’daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü, Haramidere’de Kapuağası Köprüsü, Edirne’de Kanunî Sultan Süleyman ve Yalnızgöz köprüleri Sinan’ın inşa ettiği diğer köprülerdir. Sinan ayrıca Bolvadin’deki Roma köprüsüne 175 m. uzunluğunda 22 gözlü bir bölüm eklemiştir.
Sinan tarafından yapıldığı bilinen suyolları Edirne’deki Taşlımüsellim, Istanbul’daki Süleymaniye ve Kırkçeşme suyollarıdır. Taşlımüsellim suyolu iki koldan oluşmaktadır. Biri Sinanköy, ötesi Taşlımüsellim köyü güneyinden çıkan iki kol, Küçük Döllük köyünün kuzeydoğusunda birleştikten sonra Taşlık’taki maksime ulaşmaktadır. Sinanköy kolunun uzunluğu 6 km, Taşlımüsellim kolunun uzunluğu 15 km, birleştikten sonraki bölümün uzunluğu 20 km’dir. Yol üzerinde toplam uzunluğu 3, 8 km’yi bulan 5 tünel uzunlukları 20 m. ile 105 m. arasında değişen 12 sukemeri yer almaktadır. Kemerlerin toplam uzunluğu 520 m.’dir.
Süleymaniye suyolları, camii 1557’de ibadete açılan Süleymaniye Külliyesi’ne su temin etmek amacıyla inşa edilmiş ve aynı yıl bitirilmiştir. Halkalı suları tesislerinden biri olan Süleymaniye suyolları şehrin kuzeybatısındaki çeşitli kaynakların sularını Aypah ve Çınar adlarıyla anılan ve Taşlıtarla’da Çiçoz kubbesinde birleşen iki kolla iletilen suları bazı ara dağıtımlardan sonra Süleymaniye Camii’ne ulaştırır. Aypah kolu IV. yy Doğu Roma yapısı olduğu sanılan Mazul Kemer üzerinden Avasköy Kemeri ve Ali Paşa kemerlerinden geçerek Çiçoz kubbesine ulaşır. Çınar kolu ise Veysi Paşa Kemeri, Kahvecibaba Kemeri, Karakemer ve Kumrulu Kemer ile çeşitli galerilerden ve 1.300 m. uzunluğundaki taş lağımdan geçerek Aypah kolu ile birleşir. Rami kışlası güneyindeki galerilerden geçerek Edirnekapı’da surlardan içeri girerek Löküncüler, Karagümrük, Fatih Camii avlusu Bozdoğan Kemeri üzerinden Şehzade Camii’ne su verdikten sonra Süleymaniye’deki maksime ulaşır. Bu suyolu üzerindeki 11 gözlü ve tek katlı Kara Kemer’le tek açıklıklı Kumrulu Kemer özellikle dikkat çekmektedir.
Kırkçeşme suyolları Sinan’ın yaptığı en mükemmel su tesisidir. Káğıthane Deresi’nin Belgrad Ormanı’ndaki kollarının sularını Eğrikapı’daki maksime, oradan şehrin çeşitli yerlerine ulaştırır. Toplam uzunluğu 55 km.’den fazla olan suyolu üzerinde yer alan kemerlerin en önemlileri Paşa Kemeri (uzunluk 102 m., yükseklik 11 m., iki katlı), Kırık Kemer de denen Kovuk Kemer (uzunluk 408 m., yükseklik 35 m., üç katlı), Kurt Kemeri (uzunluk 275 m., yükseklik 7 m., tek katlı), Uzun Kemer (uzunluk 711 m., yükseklik 25 m., iki katlı), Muallak Kemer de denen Mağlova Kemeri (uzunluk 258 m. temelden yüksekliği 47 m., iki katlı), Güzelcekemer’dir (uzunluk 165 m. temelden yüksekliği 34, 5 m., iki katlı). Kırkçeşme tesisleri gerek hacim, gerekse masraf açısından Mimar Sinan’ın en büyük eseridir. Süleymaniye Külliyesi 35 milyon akçeye çıkarken Kırkçeşme tesisleri için harcanan para 50 milyon akçedir.
MİMARLIK ANLAYIŞI VE ÜSLUBU
Sinan’ın yaratıcılığı kubbeli strüktüre kazandırdığı yeni estetik ifadede yatar. Onun için önemli olan kubbe biçimi değil, kubbeli strüktürün biçimlenmesidir. Bu özelliği ile yapı elemanları yapı bütününde birbirlerini tamamlayarak gelişmekte ve yapı, adeta havaya asılı bir kubbeyle taçlanmaktadır. Onun genel mimarlık anlayışı her zaman akılcılık ve insanilik ölçütlerine bağlı kalmış, estetik değerler adeta taşıyıcı sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yapıyı süsten arındırarak gerçek mimari ve konstrüksiyonu öne çıkarmayı temel bir anlayış olarak benimsediği söylenebilir. Onun başlıca endişesi her yapıyı kendine özgü biçimiyle ele almak, biçim ve konstrüksiyon birliğini, iç ve dış mekán bütünlüğünü kurmak, malzeme kullanımında akılcılık ve sadelik olarak belirmektedir. Ancak bu genel ilkeler çerçevesinde her yapıya kendine özgü özellikler kazandırdığı da tartışılmaz bir gerçektir. Her uygulamada ayrı bir sistem analizine yönelmiş, her yapıya özgü yer seçimi, kütle kompozisyonu, iç mekán değerlendirilmesi, cephe düzenlemesi gibi sorunlarda değişik çözümler ortaya koymuştur.
Sinan’ın yapılarında uyguladığı yapım tekniği kendinden önce var olanla hemen hemen aynıdır. Ancak daha önceki yapılarda görülmeyen yoğunlukta demir kullandığı görülmektedir. Daha önce kemer gergilerinde kullanılan demir, onun yapılarında kágir kapıyı güçlendirmek için düz tavanlarda, kubbe ve tonozlarda da kullanılmıştır. Malzeme kullanımında çeşitli renk ve dokuda değişik malzemeler kullanmak yerine, aynı malzemeye çeşitli biçimlerde zenginlik getirmeyi tercih etmiştir. Ağırbaşlı ve sade bir anlatımı amaçlamış, yalnızca dekoratif bir görünüm elde etme amacına yönelik uygulamalardan kaçınmıştır. Yapılarındaki süslemeler eğri yüzeylere geçerken uyguladığı mukarnaslar ve kapı çevrelerinde genellikle sade taş bordürlere yer vermiştir. Sinan ayrıca statik kaygılardan kaynaklanan kalın taşıyıcı duvarların kesitlerini inceltmiş, kubbenin beden duvarına oturuşunda veya cephe kuruluşunda eskinin boşluk bırakmayan anlayışını terk ederek bu noktalarda pencere dizileri oluşturmuş ferah ve aydınlık bir iç mekán yaratmaya özen göstermiştir.
MAĞLOVA KEMERİ
Kırkçeşme suyolunun bir parçası olarak Alibeyköy Deresi üzerinde inşa edilen Mağlova Kemeri eşsiz bir mimari tasarımın ürünüdür. Adının kaynağı hakkında değişik görüşler ileri sürülen bu sukemeri Tezkiretü’l-Bünyan’da "Muallak Kemer" olarak geçer. 258 m. uzunluğunda 47 m. yüksekliğinde iki katlı olarak inşa edilmiştir. Her katta dört büyük göz ile çok sayıda küçük açıklıklar ve hafifletme kemerleri bulunmaktadır. Üst gözlerde kemer açıklığı 13,45 m., alttakilerde 16,75 m.’dir. Taşkınlara mukavemet edebilmesi için ayaklar üzerinde de açıklıklar bırakılmış, sel sularının ayaklar önünde oyuntu yapmaması için menba tarafında ayaklara özel bir biçim verilmiştir. Üst kemerin duvar kalınlığı 3 m., alt kemerinkiyse 4,5 m. olarak tutulmuştur. Çok yüksek ve narin olan kemerlerin devrilmelerini önlemek için ayaklar tabana doğru piramit biçiminde genişletilmiş, böylece kemerlerin alışılmamış ölçüde ince tutulması sağlanmıştır. Ayaklar içinden bir geçit yapılarak alt kemerin üstünün köprü olarak kullanılması sağlanmış ve geçit ustalıklı bir biçimde yamaçlara bağlanmıştır. En üstten geçen galeriyse kemerin içine gömülmüş ve üstü 1 m. yüksekliğinde bir taş çatı ile örtülmüştür.



Korumacı yönü




Hassa Mimarlar Ocağı’nın başı olarak Sinan’ın çeşitli faaliyetleri arasında daha önce yapılmış eserlerin korunması ve onarımının da önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Sinan yalnızca anıtların onarımıyla yetinmemiş, çevrelerinin yabancı unsurlardan arındırılmasına da özen göstermiştir.
1573’te Sinan’ın Beyazıt Camii’ni büyük bir kemerle takviye ettiği görülmektedir. 1572’de Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi), Eskiimaret Camii (Pantepoptes Kilisesi) ve Kalenderhane Camii (Maria Kiriotissa Kilisesi) gibi yapıların içlerinin ve çevrelerinin arındırılmasıyla uğraşmıştır. Çevrede yapılan evlerin, bu yapıların kapı ve pencerelerini kapadıkları gibi yapılara da büyük zarar verdileri belirtilmektedir. Söz konusu yapıların içleri ve çevreleri temizlenerek yeniden kullanıma açılmaları sağlanmış ve bundan sonra yapılacak yapıların bu eserlere 5 arşından daha fazla yakın olarak inşa edilmeleri yasaklanmıştır.
Sinan 1573’te harap durumda olan Ayasofya’nın onarımına başlamıştır. Gecekondu tarzında konutlarla her tarafından çevrilmiş olan yapıda, bu konutların sahiplerinin payeleri ve kemerleri ocaklar, pencereler, dolaplar, helalar yaptıkları belirtilmektedir. Sinan yapıyı yabancı unsurlardan temizleyerek payelerle desteklemiş ve günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Bundan sonra alınan bir kararla Ayasofya’ya 35 arşından daha yakın bina yapımı yasaklanmıştır.
Osmanlı Imparatorluğu’nun doruğa ulaştığı XVI. yy’da klasik Osmanlı mimarisi, dönemin hassa başmimarı Sinan’ın adıyla özdeşleşmiştir. Kendinden önce gelen bütün geleneklerin sentezini yapan Sinan, kubbeli strüktüre kazandırdığı yeni estetik ifadeyle evrensel düzeyde bir yaratıcı olarak sivrilmiştir. Camiden sukemerine, türbeden köprüye çok sayıda esere imzasını atan Sinan yaratıcı ve yenileyici bir mimar olduğu kadar, çağının önde gelen yapı mühendislerinden biridir.
Share this article :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. teleyorum - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger